Kendimizle Aramız Nasıl?

‘Ne yaşıyorsak bu bizim kendimizle ilişkimizin aynasıdır.’

Gestalt bakış açısı böyle söylüyor.

Kendimizle ilişkiden kastettiğim, hayatta yer aldığımız tüm rollerdeki kendimizle ilişkimiz.
Anne ya da baba olan ben, eş olan ben, evlat olan ben, çalışan ya da iş veren olarak ben, insan olarak ben…

Varoluşçu yaklaşım, bunu, kişinin kendiyle ilişkisi, diğer insanlarla ilişkisi, doğa ile ilişkisi ve kişinin kendi maneviyatıyla ilişkisi olarak dört kategoriye ayırıyor.

Bu dört kategoride de kendimizle ilişkimizi gözden geçirmek ve zorlandığımız alanlara bir de bu açıdan bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

Zorluk hissedilen her durumda bir mesaj vardır ve ancak bu alana farkındalıkla baktığımızda görebiliriz bu mesajı…

Farkındalık demişken, ‘bilme’nin 3 yolunu paylaşmak isterim;
1- Beş duyu (Eye of flesh); somut olarak bilme hali, gözle görülen ve ölçülebilen
2- Zihin gözü (Eye of mind); sebep-sonuç ilişkisi kurarak ve çıkarımlar yaparak bilme hali
3- Tefekkür gözü (Eye of contemplation); içimizdeki bilge

Varoluşçu felsefeye göre, dünyaya geldiğimizde kendimizi bir bütün olarak algılayamayız, bütün olduğumuzu anlamak için önce parçalara ayrılmalıyız. Parçalarımızın ne kadar farkında olursak, bütüne de o kadar hakim olmamız mümkün..

Mesela, korku, acı, öfke ve çaresizlik gibi duyguların olduğu yerde değişim için mutlak bir çağrı bulunur. Esas olan, madde değil, anlamdadır ve bu anlam bize bir başkası tarafından verilmeyecektir.

Tıpkı karadut lekesini sadece, kendi yaprağının çıkarması gibi…

Her birimiz, kendi yolculuğumuza, tek başımıza cesaretle, ve tüm seçimlerimizin sorumluluğunu alıp sonuçlarına da katlanarak çıkmakla yükümlüyüz.

Bu noktada kimi zaman kaçındığımız, kendimizi özümüz dışında bir takım şeylere boğduğumuz durumlar yaratırız. Yapmam gereken şeyler var diyerek esas yapılması gereken şeyden kendimizi alıkoyduğumuz nokta.

Ziyanı yok, aceleye gerek yok.
En sonunda hepimiz iç yolculuğumuza, kendimizle temas ederek bütüne ulaşma yoluna baş koyacağız.

Biz bir pratik geliştirelim ;
· Boşluk bırakalım
· Bu durumun bizdeki etkisine odaklanalım. Bu etkiyi en somut hali ile nasıl tanımlayabiliriz? Bu konuda benim için tehdit nedir? Sorgulayalım..

Tehdidi nasıl algılıyoruz?

Fiziksel mi? Duygusal mı? Zihinsel mi?

Bunun ne önemi var diyecek olursanız eğer;
Tehdidi nereden algılıyorsam bitmemiş meselem oradadır.
Yani almam gereken mesaj, hatta Şaman öğretilerine gönderme yapacak olursak, ‘geçilmesi gereken ders’ oradadır…

Örneğin, ‘Tehdidi “sevdiklerimi kaybetmek” olarak algılıyorsam’ varoluşçuluk kategorilerinden ilki kedimle olan ilişkimde bitmemiş bir meselem vardır.
Bitmemiş mesele; orada ne ile özdeşleşmişsem ondan ayrışıp onu kapsayamamışım demektir.
Gündelik yaşamdaki rolüm her ne ise (eş, anne/baba, evlat…) bu, vazgeçemeyeceğim bir özdeşleşme nesnesi olmamalı.

Yanlış anlaşılmasın, bu rollerin hepsi şüphesiz bizim için çok değerli, ancak bu durum onsuz yapamama olmamalı. Vazgeçemeyeceğim ne varsa kendimle ilişkime ihanet ederek, o rolün hapsine girerim.

Tehdidi algıladığım alan her ne ise onunla çalışabilirim.

Örneğin, sevdiğim insanı kaybetme düşüncesi bana ne yapıyor? Önce bedenimde ve zihnimde bunu tanımlamalı ve sonra biraz daha derine giderek, bu hissin nereden doğduğunu yani bu hisle ilk kez nerede tanıştığımı bulmalıyım. Genellikle, çocukluk halimizin yer aldığı anılarda bulacağımız bir araştırma bu.

Şu an zorlandığım duygu her ne ise, öfke, üzüntü, kaybetme korkusu…

Aslında ‘çocuk ben’in kaygılarıdır ve ben onlarla bugün bile yaşıyorum..

‘Çocuk ben’ ile hasbihal ederek, bir yetişkin olarak ona deneyimlerimi aktarabilir ve kaygılarının sebebi olan karşılayamadığı hangi ihtiyacı ise onu karşılayabilirim.

Ve sonrasında, bugün zor zamanlarımın sebebi olan olguların eskiye dayandığını ve bugün bir yetişkin olarak bu olgulardan ibaret olmadığım gerçeğine ulaşabilirim.
Parçayı tanıyıp bütüne ulaşmak denilen de tam olarak bu.

Hiçbirimiz, düşüncelerimizden ibaret değiliz.
Sadece zihnimiz değil, bedenimiz, sezgilerimiz, bilincimiz ile bir bütünüz.

Kim bilir, belki de bir gün bugün bilmediğim ancak kaynağına sahip olduğum başka şeyleri de keşfederim!

Neden bildiklerime tutunarak, o alanlara gitmek için kendime izin vermeyeyim ki…